Ölüm ve Yas Psikolojisi

İnsanların çocukluktan ya da daha sonraları geliştirdikleri sevgiye ve güvene dayalı ilişkileri vardır. Mutlu ve mutsuz hissettiğimiz zamanlar bu derin bağlılıkları oluşturduğumuz kişilere gideriz. Ancak bu sevilen ve güven duyulan kişi kaybedildiğinde kaygı, keder ve üzüntü gibi yoğun olarak yaşanan duygular yas tepkileri olarak ortaya çıkar. Bu yas tepkileri sanki kendisinin bir parçası ölmüş hissine kapılmasına ve kişinin yaşamının bir anlamı olmadığını sıklıkla düşünmesine neden olur. Yas sürecinde çoğu zaman kişi hayatını boş ve yoksul hisseder. Kaybettiğimiz kişinin ardından “yas tutmak” yaşanması gereken doğal bir süreçtir. Kişi yas tutma sürecinde duygusal olarak bu kaybını (boşanma, iflas, ev vb. kayıplarda olabilir) ya da ölümü (ölümle gelen kayıplar) protesto eder; normal işlevlerinde (kendine bakım, çalışmak, aile ve sosyal ilişkileri yürütmek vb.) bazı aksamalar görülür ve bazı ruhsal sorunlar yaşar. Kişinin hayatına normal ve sağlıklı devam edebilmesi için yasını tutması, yas sürecini tamamlaması gerekmektedir. Bu yas tutma süreci sonunda insan yaşadığı kaybı yaşamının bir parçası haline getirerek bununla yaşamayı öğrenir. Yas tutmak kaybedilen kişiyi unutmak ya da artık sevmemek anlamına gelmez. Sadece kaybı ve bununla ilgili duyguları kabullenmek, başa çıkabilmeyi ve bu duygularla yaşamı sürdürmeyi öğrenmek anlamına gelir. Başka bir deyişle, fiziksel olarak hayatımızda olmayan kişiyle psikolojik olarak da vedalaşabilmeyi başarabilmektir #psikoanalizator

Yorum Yap