Birkaç gün önce yolda çok sevdiğim bir arkadaşımı gördüm. Durup nasıl olduğunu sordum. Bana baktı ve sızlanmaya başladı: “Çok meşgulüm yapmam gereken o kadar çok şey var ki!” Hemen ardından tesadüfen bir başka arkadaşımla telefonda konuştum, O da aynı ses tonuyla, benzer cevabı verdi: “Hiçbir şeye yetişemiyorum” ! Sinirli, yorgun ve hatta bitkinlerdi. Aşırı derecede yıkıcı alışkanlıklar erken yaşlarda ediniliyor, gerçekten erken. Nasıl bu hale geldik biz? Bunu kendimize neden yapıyoruz? Çocuklarımızı çok sevdiğimiz için mi onlara bu kadar yüklü programlar yapıp meşgul ve stresli olmalarına sebep oluyoruz? Sürekli daha fazla şey yapmak zorunda kaldığımız, ama boş zamana, oturup düşünmeye, arkadaşlarla zaman geçirmeye ya da sadece var olmaya çok az zaman ayırdığımız bir dünyayı nasıl yarattık biz? Sürekli cihazlarımıza bakıyoruz. Ama sürekli. Akıllı telefonlar ve laptoplar, ofis ve ev arasında hiçbir ayrım yok demek artık. Tekrar tekrar online oluyoruz. Sihirli çözümlerim yok elbette, ama “gerçek” bir insan gibi yaşamayı kaybediyoruz gibi hissediyorum. İşle ve teknolojiyle daha farklı bir ilişkiye ihtiyacımız var gibi geliyor bana. Hayatlarımızı, toplumlarımızı, ailelerimizi ve topluluklarımızı daha farklı bir modelde düzenlememiz gerektiğine inanıyorum. Artık bir arkadaşım daha “Çok meşgulüm,” dediğinde ona, “Biliyorum canım. Hepimiz öyleyiz. Ama kalbin nasıl onu merak ediyorum,” diyeceğim. “Kalbin nasıl şu anda?” Kalbin neşeli mi, kalbin kırgın mı, kalbin üzgün mü, kalbin bir insanı mı özlüyor? Bırak meşguliyeti teknolojik kalabalığı bir kenara ve nasıl yaşıyorsun söyle ? “Kalbine bak ve sorgula, ruhunu keşfet ve sonra bana kalbinle ve ruhunla nasılsın onu söyle 😊