Sizlerle bu hafta dalış deneyimimi paylaşacağım Şahsen dalıştan hisettiğim, denizlerin, okyanusların, göllerin sadece tatlı tuzlu su birikintilerinden oluşmadığı.. Orada bir ekosistemin döndüğünü, bu doğrultuda yaşadığımız kara hayatından daha düzenli bir şekilde, bu döngünün hareket halinde olduğunu görürüz. Ancak kendinizi, ruh halinizi oraya entegre etmeye başladığınızda daha net bir şekilde ruhunuzda hisseder ve sorgulamaya başlarsınız. Yüzeye döndüğünüzde bu iki dünyayı, kendi yaşam dünyanızla karşılaştırmaya başlarsınız. Psikolojik olarak, sualtı her ne kadar bir çok insan için ürkütücü, klostrofobik bir alan olarak tahmin edilse de, aslında zihnin medite olduğu ve kendi kendinizle tek başınıza kaldığınız yerdir. Ekosisteme, uyumlu ve saygılı olduğunuz sürece orda size, sizden başka kimse zarar vermez. O derin mavi dünya, size bambaşka bir boyut katar. Bütün sivrilikleriniz, git gide yumuşamaya kırılmaya, hayata bakışınız, insanlara bakışınız, iş dünyasındaki, o anlamsız zavallıca yapılan entrikalar size saçma sapan gelmeye başlar. Çünkü, aşağıda dipte tanık olduğunuz, gözlemlediğiniz herşey öyle doğal ilerler ki mevcut günlük yaşamınızın neden böyle olamadığını size sorgulatır. Dipte geçirmiş olduğunuz o süre zarfında, adeta harikalar diyarında olduğunuzu görür ve bütün sıkıntılarınızı bir kenera atarsınız. Doğa, siz farkında olmadan sizi yavaş yavaş yontmaya başlamıştır. Daha çok öğrenmeye açık olup merak edersiniz. Bana da herkes gibi sorarlar “Ne anlıyorsun dalmaktan, sana ne katıyor”. Bu soruya cevabım yine soruyla -Ne mi anlıyorum? Yarın ki yazımda 😉